Coğrafi tanımıyla Doğu’dan ve Güney’den Kuzey ülkelerine göç meselesinin elbette sosyal, siyasal, iklimsel ve ekonomik sebepleri var. Normal şartlarda hiçbir insan durup dururken atalarının yaşadığı, kendisinin doğup büyüdüğü şehirleri terk edip, adını bile duymadığı ülkelere kaçıp gitmez. Ve şurası da hakikattir ki, insanlık tarihi boyunca çeşitli sebeplerle zaman zaman büyük kitlesel göçler yaşanmış ve bunun sonucunda da tarihin akışı değişmiştir. Çok açık görünüyor ki bu zamanlarda yaşanan “yeni kavimler göçü” de tarihin akışını, devletlerin ve ulusların kaderini etkileyecek ve tayin edecek bir sürece doğru ilerliyor, daha da ilerleyecek.
Ne var ki ülkemizde bu mesele, ideolojik kalıpların ve güncel siyasi mevzuların içinde ele alınıyor ve bu nedenle de gelecek nesillere dair olası etkileri gözlerden uzak tutuluyor. Toplumda bir kesim soruna salt “din kardeşliği” ve “ümmetçilik” gibi sığ bir slogan üzerinden bakıyor ve mesele olarak görmüyor. Bir başka kesim ise, yine ideolojik gerekçelerle (hümanizm, insan hakları, özgürlükler vs) ele alıyor ve konuyu tartışmaya bile gerek duymuyor. Şu halde geriye bazı “milliyetçi” partiler ve kanaat önderleri kalıyor bu işin büyük sorunlara sebep olacağını söylemeye çalışan.
Ama onlar da bu iki ana siyasi akım tarafından “faşist”, “ırkçı”, “kafatasçı” gibi sıfatlarla etkisiz hale getiriliyorlar ve günün sonunda bu büyük mesele, esaslı bir şekilde konuşulur olmaktan her geçen gün uzaklaşıyor. Ve her geçen gün mülteci sayısı artıyor, evlilikler ve yeni doğumlarla birlikte sorun önü alınamaz noktalara doğru savruluyor. Bu gün için Türkiye’de, başta Suriye’den olmak üzere Afganistan, Pakistan, Orta Asya Türk devletleri ve Afrika ülkelerinden 10 milyondan fazla mülteci bulunduğu iddia ediliyor ki, aklı başında her insan için bu ciddi bir meseledir.
Peki güzel, mevcut siyasi iktidar bu sığınmacılar konusunu artık mesele etmek istemiyor ve sineye çekmiş görünüyor, bunu anladık. Ve bu sayede Batı’nın ve bilhassa Avrupa’nın siyasi ve ekonomik yaptırımlarını hafifletiyor, yani sığınmacılar konusunu Batı’ya karşı koz olarak kullanıyor ve bu sayede de iktidarda kalmak için avantaj sağlıyor. Peki diğer ana akım siyasi ekibe, CHP’ye ne oluyor? Niçin bu konuda derli toplu, modern bir çözüm programı dillendirmiyor? Asıl merak edilen nokta burasıdır. Yukarıda iktidar blokunun bu tavrının kendileri açısından siyasi gerekçelerini kısaca dile getirdim. Ama CHP’nin parti olarak bu duruşuyla ne kazanmayı murad ettiğini gerçekten anlamıyorum.
Yaz aylarında emekli deniz komutanlarımızdan Cihat Yaycı Paşa, Fatih Altaylı’nın programında bu soruya “CHP’nin kulağı Almanya tarafından çekildi” diye cevap verdi. Ben bu iddiayı duyduğumda açıkçası “çok ağır bir suçlama” yorumu yapmıştım. Ancak, Alman şansölyenin (cumhurbaşkanı) 18 ekim 2024 günü ülkemize yapacağı ziyaretten tam iki gün önce CHP genel başkanı Özgür Özel kamuoyuna; “biz sığınmacılara değil, sığınmacıları yaratan düzene karşıyız” diye açıklama yaptığı anda, Cihat Paşa’nın yorum değil, bilgi dahilinde konuştuğunu anladım. Ve yine aynı ziyarette yapılan basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizin kapılarının Suriye’den ve Lübnan’dan gelecek olanlara açık olduğunu resmen dile getirdi.
Son olarak şu kadarını söylemek isterim, sığınmacılar konusunda rahatsızlık duymak, bunu bir sorun olarak görmek ve bunu dile getirmek asla ırkçılık, faşistlik, insan hakları düşmanlığı falan değildir. Pekala ülkemizde sığınmacılar meselesi modern bir şekilde ve insan haklarını gözeterek çözülebilecek bir yerde duruyor hâlâ. Ama ne var ki toplumu domine eden güçlü siyasi akımlar ve partiler bu konuda ittifak etmiş durumda oldukları için, bu denli kapsamlı bir sorun, büyük siyasi partilerin konjonktürel ihtiyaçlarına kurban edilmiş durumdadır. Fakat bu hususta asıl kurban Türkiye’dir.
Ama işin hakikati şudur ki, sığınmacılar/mülteciler meselesi gibi gelecek nesillerin kaderine doğrudan etki etme potansiyeli olan bir meselede herhangi bir siyasi parti, iktidarda bile olsa, tek başına yetki kullanmamalıdır. Bu konuda yapılması gereken tek doğru karar, bu meseleyi halkoyuna, yani referanduma götürmektir. Bu ülkenin sahibi olan 85 milyon insan buna karar vermelidir. Ak Parti ya da CHP ya da her ikisi birden, getirsinler referandum sandığını, millet bu konuda kararını kendisi versin.